13/12/2024
“Dünyada rahat yoktur.” (Hadis-i Şerif)
Bence dünyanın girişine bu Hadis-i Şerif yazılsa yeridir. Hem belki olası bir uzaylı istilâsına karşı caydırıcı bir etki yapar.
Yani dünyanın dörtte üçü sularla kaplıysa geri kalanı komple dert kaplıdır diye düşünüyorum. Şimdi bana dünyada güzel şeyler de var demeyin, kalbinizi kırarım. Dünyadaki tüm güzellikler geçici ve en büyük dert de bu zaten. Dünya ancak reyonları arasında dolaşıp kendimize dertler beğendiğimiz bir market olabilir. O halde kendimize güzel dertler edinmeliyiz. Lâkin bu dertler gururla taşıyacağımız dertler olmalı öyle köşe bucak saklayacağımız dertler değil. Burada aklıma rahmetli babaannem geldi. Babaannem akranlarıyla bir araya geldiğinde birçok ihtiyar gibi hastalık yarıştırırdı. Sende şeker var mı, tansiyon var mı, diye başlayan sorular “Senin tansiyonun kaç?” diye devam ederdi. (Tansiyonun kadar konuş!) 18 tansiyona burun kıvırır ve kendi tansiyonunun 22’lere çıktığını anlatırdı. Babaannem “Benim tansiyonum iper tansiyon!” diyerek hiper tansiyonuyla övünürdü.
Bediüzzaman Hazretleri şöyle diyor: “Bir adamın kıymeti himmeti nisbetindedir. Kimin himmeti milleti ise, o kimse tek başına küçük bir millettir. Kimin himmeti yalnız nefsi ise o, insan değildir. Çünki insanın fıtratı medenîdir.” Bu bakış açısıyla düşündüğümüzde insanın kalitesini belirleyen şey derdidir diyebiliriz. Şimdi evde oturduğunuzu düşünün. “N’olcak bu Fener’in hâli!” demekle “Ne olacak bu dünyanın hâli?” demek arasında dağlar kadar fark var. Tamam Fenerbahçelilik de oldukça büyük bir dert ama ikincisinde tüm insanlığı dert edinmiş oluyorsunuz. Bu da samimiyetiniz nispetinde insanlığınızı birdenbire arş-ı âlâya yükseltiyor. Çünkü siz bu düşüncenizle Allah’ın arzındaki her şeyi ve herkesi bir anlığına bile olsa dert edindiniz. Allah bunu karşılıksız bırakmaz.
Bazı küçük beldelerde anons yapılır. Halk bu anonslarla Kahramanmaraş’tan acı-tatlı biber salçası geldiğini öğrenir meselâ. Benim imkânım olsaydı tüm dünyada şu anonsu yaptırırdım: Dünyadan sadece geçiyoruz.
Evet, ister dünya hayatı geçici diyelim ister dünyadan geçiyoruz diyelim, bunun farkında olunca insan dünyanın derdine, sıkıntısına, hastalığına katlanabiliyor. Bir de insanın yüreğini geniş tutması işe yarıyor. Yaşadığım basit bir olayı anlatayım. Halletmem gereken birkaç iş üst üste geldi ve beni bunalttı. Öyle ki gayrı ihtiyâri “Allah’ım yardım et!” deyiverdim. İnanılmaz bi şey oldu. Hayır, bütün işler kendiliğinden hallolup dertlerim puf diye yok olmadı. Sadece bana bi rahatlık geldi ve o dakikadan itibaren uğraşıp bütün işleri bitirdim.
Bu anlattığım şeye denk düşen güzel bir hikâye var, onu da paylaşayım. Böylelikle yazımızı hem süslemiş hem de uzatmış olalım. (En az 500 kelime istiyorlar da.) :) Hintli usta sürekli mızmızlanan çırağını bir gün yanına çağırdı ve tuz almaya gönderdi. Çırak geldiğinde tuzdan bir avuç alarak bir bardak suya atıp karıştırmasını ve içmesini söyledi. Çırak, yaşlı ustasının dediğini yaptı. Ancak suyu içer içmez ağzından püskürtmesi bir oldu. Usta “Tadı nasıl?” diye sorunca çırak “Tabi ki kötü!” diye cevap verdi. Usta gülümseyerek çırağını kolundan tuttu. Dışarı çıktılar ve evlerinin az ilerisindeki göle vardılar. Usta, çırağından bu kez de bir avuç tuz alarak göle atmasını ve sonra da gölden su içmesini istedi. Söylenenleri yapan çırak gölden kana kana su içti. Çırak ağzının kenarlarından akan suyu koluna silerken usta “Tadı nasıl?” diye sordu. Çırak “Çok güzel, ferahlatıcı.” diye yanıtladı bu soruyu. Usta suyun içindeki tuzun tadını alıp almadığını sorunca “Hayır!” diye cevapladı çırak. Bunun üzerine yaşlı usta gölün kenarına diz çökmüş vaziyette olan çırağının yanına oturarak şöyle dedi: Hayatın içindeki dertler ve ızdıraplar az ya da çok değildir. Bunların acılığı miktarlarıyla değil, neyin içine konulduğuyla alakalıdır. Dert ve ızdırapla karşılaştığında gönlünü genişletmelisin. Onların sana acı vermesini istemiyorsan bir bardak su değil, göl olmalısın.
Tanıdığım bir cami hocası sürekli şöyle dua ediyordu: “Allah’ım bizi açlıkla, yoklukla, kuraklıkla, depremle, selle, yangınla imtihan etme. Dert verip derman aratma...” Oysa Allah, Bakara Sûresi 155. ayette şöyle diyor: “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!”
Dünyalık sıkıntıları çekilir yapacak şey büyük dertlerdir. Rahmetli Erbakan hocamızın şu sözünü hatırlayalım: “Bir şey istiyorum. Heyecan, heyecan, heyecan… Neyin heyecanını istiyorum biliyor musunuz? Varoşlarda yaşayıp, şehirlerin kenarlarındaki çöplüklerden, evine yiyecek toplayan çocukları kurtarmanın heyecanını istiyorum.” Hoca burada hayatınızı anlamlı kılacak, size güç verecek bir dert edinin demek istiyor.
Özet: Bize dünyalık tüm sıkıntılarımızı unutturacak bir dert lâzım.
Not: Genç İstikbâl dergisinin Ekim 2024 tarihli 277. sayısında yayımlanmıştır.